23 Nisan 2016 Cumartesi

zikr-i erre laçiler ve bektaşiler

Menü

Alevi KütüphanesiBismişâh Allâh Allâh Gerçeğe Hû

Yeseviliğin izleri: Laçiler ve Bektaşiler

Yesevilik tarih içinde zamanla etkisini yitirdi ve kayboldu. Günümüzde Orta Asya’da Kırgızistan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan Laçiler ile Anadolu’da ve Balkanlar’da yaşayan Bektaşiler, Yeseviler’in devamı olarak kabul ediliyor.

Araştırmacı-yazar Ali Yaman günümüz Yeseviliği ile ilgili olarak yaptığı araştırmalarda, Kırgızistan daki Fergana Vadisi’nde yaşayan Laçiler’in tarikatın Orta Asya’daki izleri olduğunu ortaya koyuyor. Yesevilik ritüellerinin günümüzde halen Aleviler, Bektaşiler ve Laçiler’de sürdüğünün anlatıldığı araştırmada, Laçilerin isminin zikir sırasında çıkartılan seslerden geldiği belirtiliyor.

ANADOLU’DA BEKTAŞİLİK

Yeseviliği Anadolu’ya getirenlerin Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa, Geyikli Baba ve Sarı Saltuk olduğu sanılıyor. XV. yüzyılın sonlarında Firdevsi tarafından yazılmış olan Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli veya Hacı Bektaş-ı Veli Vilayetnamesi adlarıyla bilinen eser Yesevilikle ilgili bilgi veren önemli eserler. Vilayethamede Hacı Bektaş-ı Veli’- nin, Ahmet Yesevi’nin halifelerinden Lokman Perende’nin halifesi olduğu kaydediliyor.

BEKTAŞİ-LAÇİN BENZERLİĞİ

Bektaşilik’te ve Laçilik’te Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”inde belirtilen kadınlı erkekli, sesli zikiri esas alan, raks ve sema ve müziğe yer veren bir zikir anlayışı var. Ayrıca hem Laçiler, hem de Alevi-Bektaşiler arasındaki zikir esnasında kullanılan dil sade Türkçe olup, halk dilidir. Laçiler günümüze kadar kadın ve erkek birlikte zikir yaptıkları için sapkınlıkla suçlanıp baskı gördükleri için kendilerini saklamış. Günümüzde sema gösterilerini bile nadir olarak yapan Laçilerde pir, “Ata”, “İşan” veya “İşan-halife” gibi adlarla adlandırılıyor.

TESTERE ZİKRİ

Orta Asya’da Hoca Ahmed Yesevi’nin dervişlerinin yüzyıllarca uyguladıkları toplu zikir pratiğine “zikr-i erre” yani “testere zikri” deniyor. Dervişlerin yaptığı zikrin ilerleyen safhalarında ağızdan çıkan kelimelerin yerini gırtlaktan çıkan ve testere sesini andıran hırıltılar aldığından zikre bu isim veriliyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr.Necdet Tosun, günümüzde Yeseviliğin büyük oranda tarihe karıştığını belirterek, “Yeseviler’in zikir usullerini bilen kişileri bulmak neredeyse imkansız” diyor. 16. yüzyılda Semerkand civarında yaşayan Nakşibendi şeyhi Ahmed Kasani’ye göre, Hoca Ahmed Yesevi önceleri sessiz zikirle meşgulken Türkistan’a gidince, o bölge insanlarını bu zikirle yola getiremeyeceğini anlayarak sesli zikire yönelmiş. Testere zikrinin Hz. Zekeriyya döneminden kalma bir gelenek olduğu da öne sürülüyor. Hz.Zekeriyya muhalifleri tarafından testere ile kesilip idam edilirken zikir yaptığı için bu uygulama gelenek olmuş.

SAPKINLIK SUÇLAMASI

Dr. Tosun, Ahmed Yesevi’- nin kurduğu zikir meclislerinde kadın ve erkeğin birlikte zikrettiklerine dair bilgiler olmasına rağmen, Yesevi kaynaklarında sonraki dönemlerde bu uygulamanın olmadığının belirtildiğini söylüyor. Dr. Tosun, Yesevi, zikirlerin kadın ve erkek birlikte yapılması nedeniyle zaman zaman sapıklık suçlamalarıyla karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Kaynaklarda testere zikrinin yapılışıyla ilgili farklı anlatımlar olduğunun altını çizen Dr. Tosun, söylenen kelimelerin farklı olmasına karşılık nefes alıp verme şeklinin aynı olduğunu anlatıyor. Dr. Tosun, Yesevi zikri’nin çeşitli dönem ve bölgelerde altı farklı çeşitte yapıldığını belirtiyor.

19. YÜZYILDA ZİKİR

1873’te Orta Asya’da seyahat ederek o bölgenin kültürel hayatı hakkında önemli bilgiler derleyen Eugene Schuyler, Taşkent’te İşan Sahib Hoca Mescidi’nde izlediği bir Yesevi zikrini özetle şöyle anlatıyor: “Perşembe akşamı bu mescide gittik. Genç yaşlı otuz kadar erkek diz üstü ve kıbleye doğru oturmuş, yüksek sesle ve vücutlarını hızlıca hareket ettirerek dua okuyorlardı. Onların etrafında bir halka vardı. Gece sıcak ve ayin şiddetli olduğu için zikre katılanların çoğu cübbe ve sarıklarını çıkarmışlardı. Dua okuyor ve bu esnada baş sol omuza ve kalbe doğru hızla hareket ettiriliyor, ardından sağ omuza ve oradan da tekrar kalbe doğru hareket ettiriliyordu. Bu hareketler yüzlerce defa tekrarlanıyor ve zikir, başkan olan şeyhin isteğine göre genellikle bir ya da iki saat sürüyordu. Başlangıçta hareketler yavaş idi, zamanla hızlandı. Birisi yavaşlarsa, zikrin temposunu ayarlamakla görevli şeyh onun başına vuruyor ya da onu halkanın dışına itip başkasını çağırıyordu. Zikre katılanlar o kadar ısındı ve terledi ki, zaman zaman birkaç dakika dinlenmek zorunda kaldılar. Onlar dinlenirken yerleri hemen başkaları tarafından dolduruldu. Sesleri kısılıncaya kadar farklı zikirleri okudular, sonra ‘Hay, Allah Hay’ zikrine başladılar. Önceleri vücutlarını yere doğru yavaşça eğiyorlardı, sonra ritim hızlandı, hepsi ayağa kalktı. Tempo artıyordu. Her biri elini yanındaki arkadaşının omzuna koymuştu. Merkezi bir olan birkaç halka oluşmuştu. Mescidin bir köşesinden diğerine topluca hareket ediyorlar ve ‘Allah Hay’ diye zikrediyorlardı. Bazen zikir Allah’ şekline dönüşüyor, zakirler bedenlerini öne ve arkaya eğiyorlardı.

SABAH – 20/10/2005 – Yeseviliğin izleri: Laçiler ve Bektaşiler
arsiv.sabah.com.tr
Türkiye’nin en iyi gazetesi.




1 yorum:

  1. Sevgili Ahmet Can kardeşim çok faydalı bir bilgilendirme olmuş. Teşekkür ediyorum gönlüne sağlık.

    YanıtlaSil